Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek
Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch Ratings Türkiye'nin kredi notunu ‘B’den ‘B+’ya, not görünümünü ‘durağan’dan ‘pozitif’e yükseltince ilk açıklama Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’ten geldi.
Şimşek gelişmeleri: “12 yıl sonra gelen bu not artışında, Türkiye’nin uluslararası normlara uyan, kural bazlı ve öngörülebilir politikaları etkili oldu” biçiminde yorumladı. ¹
Oooops!
Öncelikle, bu açıklama Bakanın kendinden önceki dönemi ve bu dönemin Hazine Bakanları ve Merkez Bankası başkanları da dâhil, bazı ekonomi bürokratlarını ve hatta devlet yöneticilerini, ekonomideki mevcut olumsuz gelişmelerden, dolaylı olarak sorumlu tutması anlamına geliyor.
İkincisi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bu kuruluşlarla ilgili olarak sarf ettiği daha önceki sert sözlerini nereye koyalım?
Örneğin, “anlatıldığı gibi yok kredi derecelendirme kuruluşları şöyle söylemiş, böyle söylemiş. Bırakın o sahtekârları. Onlar bizim hakkımızda çok şey söylediler, biz kimsenin önünde eğilmedik. Sadece rabbimizin huzurunda rükûda ve secdede eğildik. Onların dolarları varsa bizim Allah’ımız var. Dolarla molarla bu milleti asla çöktüremezler. Onlar bizim hakkımızda çok şey söylediler. Bu dünyada batan ülkelere bir anda 4 derece artırmak suretiyle not veren bu teşkilatlardır. Bunlar böyle teşkilatlar. Biz işimize bakalım. Ne durumdayız ona bakalım”. ²
Ne olacak şimdi?
Erdoğan’dan Fitch’in not artırımı ile ilgili her hangi bir yorum gelmediğine göre, bu durumu olumlu olarak değerlendirdiği anlaşılıyor. İyi de not düşürürken bu kuruluşlar kötü de, not iyileştirdiğinde iyi mi oluyorlar? Hani “onların doları varsa bizim Allah’ımız vardı”?
Bakan Şimşek’in açıklamasına geri dönersek; Bakan, mealen demek istiyor ki, “göreve geldiğimden bu yana uluslararası finans kapital ne isterse onu yaptım ve ödülünü de not artırımı olarak aldım, bu benim başarımdır”.
Ancak Sayın Bakana bir gerçeği hatırlatmakta yarar var: Bu not artırımı ilköğretimde başarılı öğrencilere kurdele takma ile aynı şey değil. Orada öğretmen bir yandan öğrencinin çabasını ödüllendirirken, diğer yandan da diğer öğrencileri daha çok çalışmaya da teşvik eder. Bu ödülü veren eğitim emekçisinin ise, bundan aldığı meslek hazzı dışında bir menfaati söz konusu değildir. Kısaca burada kaybeden yoktur, öğrenci de öğretmen de kazançlıdır.
Durup düşünmekte yarar var
Oysa diğerinde beklentiler de, çıkarlar da farklılaşır, hatta çatışır. Bu yüzden de söz konusu olan eğer uluslararası finans kapitalin sözcüsü konumundaki kredi derecelendirme kuruluşlarının not artırımı ya da indirimi) ise orada bir durup düşünmekte yarar var.
Zira bu dev kuruluşlar temsil ettikleri kesimlerin çıkarlarının aleyhine olacak hiçbir şeye onay vermezler. Onların var oluş nedeni de aslında, sıcak paracı akbaba fonlar da dâhil olmak üzere, emperyalist sermaye çevrelerinin yatırımlarına yön vermektir. Öyle ki “bir ülke ekonomisinin kredi puanı belli bir düzeyin üzerine çıkıyorsa, teorik olarak oraya yatırım yapabilirsiniz, ya da tersi” denilir.
İçinde yaşadığımız düzende kredi derecelendirme kuruluşları uluslararası finans piyasalarında ciddi bir itibar ve güce sahiptir. Şirketler ve devletler başarılı bir şekilde tahvil ihraç etmek, fon toplamak ve doğrudan yabancı yatırım ve diğer sermaye girişlerini sağlamak için onların değerlendirmelerine ve derecelendirmelerine güvenirler. Bu itibar, özellikle ulusal ekonomilerin temelleri ve ülke derecelendirmeleri gibi karmaşık konularda biraz gizemlidir. Çünkü kredi derecelendirme kuruluşlarının ulusal ekonomiler ve firmalar hakkında gizli bilgilere sahip olduğu açık değildir. Devasa verilerin bir araya getirilmesinin bazı içgörüler sağladığı doğrudur, ancak güçlerinin ve etkilerinin boyutu yine de şaşırtıcıdır. Değerlendirdikleri ve not verdikleri şeyler genellikle temelde tartışmalı konulardır. Yine de verdikleri notlar yatırımcıları etkiler, iyi not alan şirketlerin patronlarını ve yüksek not alan ülkelerin maliye bakanlarını sevindirir ve kötü not alan şirketlerin ve ülkelerin başkanlarını kızdırır.
Ayrıca bu kuruluşların ne yaptıkları ve piyasaları nasıl etkiledikleri, yatırımları nasıl artırdıkları veya durdurdukları ve bazı derecelendirme kuruluşlarının güçlerini nasıl kötüye kullandıkları konularında oldukça zengin bir literatür de söz konusudur (ayrıntılı bir inceleme için bkz. Sangiorgi ve Spatt (2017) ³.
Finans kapitalin çıkarlarını gözetmek esastır
Ancak bu kuruluşların değerlendirmeleri söz konusu ülkenin emekçilerinin, halklarının, ulusal ekonomisinin lehine midir, yoksa aleyhine midir?
Bunu bir örnekle daha iyi anlatabiliriz. Örneğin Fitch gibi kuruluşlar ülkede işçi sınıfı ve sendikaları ve bir bütün olarak demokrasi daha da güçlendi, reel ücretler verimliliklerden çok daha hızlı arttı, kamusal hizmetler ücretsiz ve yaygın bir biçimde sunulmaya başladı, bütçe de Merkez Bankası kaynakları da sermaye ve piyasalardan ziyade toplumsal ihtiyaçların karşılanmasına dönük olarak kullanılmaya başladı diye o ülkenin puanını artırırlar mı? Hayır? Tarihlerinde bu görülmüş bir şey değildir.
Çünkü sınıfsal konumları itibarıyla bu kuruluşlar hep finans kapitalin yanında yer almışlardır, zaten bu amaçla da kurdurulmuşlardır.
Ülke yararına mı?
Bu yüzden de kimse bize bu puan artırımını ülkenin yararına, başarılı bir gelişme gibi sunmasın. Bu artışla beraber doğrudan yabancı yatırımlarda da bir artış olur mu, olursa hangi sektörlere yönelim olur, bekleyip göreceğiz ama bu puan artışı bir süredir pusuda bekleyen sıcak paracı akbaba fonların iştahı kabartabilir ve ülkeye yönelimlerini hızlandırabilir.
Yeni faiz artırımları ve mali disiplin uygulamalarıyla yüksek faiz getirilerini ve anaparalarını geri almayı garantilediklerinde bu fonlar ülkeye tekrar yönelebilirler.
Yani bu kuruluşlar bunu ülke sevdalısı olduklarından değil, diğer başka ülkelerde bu denli yüksek getiri elde edemeyecekleri için yaparlar. Bunun adı da yüzlerce yıldır emperyalist sömürüdür.
Sözde antiemperyalist, anti Amerikancı olduğunu iddia eden, bu konuda mangalda kül bırakmayan İktidar Bloku bu fonların çok büyük bir kısmının Amerika’da konuşlandığını bilmez mi, elbette bilir. Ama anti Amerikancılık prim yaptığından bunun emperyalist özünü boşaltıp, kitlelerin tepkisini manipüle ederler. Yıllardır yaptıkları da budur.
Özetle, böyle bir yabancı kaynak akın akın gelse, bunu da başarı olarak görüp, bunu gerçekleştirenleri başarılı sayıp alkışlayacak mıyız? Bu belki iktidarı rahatlatabilir ama ülke halklarının sorunlarını çözmeyeceği gibi ülke ekonomisini emperyalizme daha da bağımlı hale getirir.
Dip notlar:
¹ https://www.aa.com.tr/tr/ekonomi/bakan-simsek-fitchin-not-artisinda-turkiyenin-kural-bazli-ve-ongorulebilir-politikalari-etkili-oldu (9 Mart 2024).
² https://bigpara.hurriyet.com.tr/haberler/ekonomi-haberleri/cumhurbaskani-erdogandan-kredi-derecelendirme-kuruluslarina-sert-sozler (31 Ağustos 2018).
³ Kaushik Basu and Haokun Sun, “The power and influence of rating agencies with insights into their misuse”, Economic Modelling, Volume 109, April 2022, https://www.sciencedirect.com (10 Mart 2024).
Mustafa Durmuş kimdir?
Akademisyen, yazar, ekonomi politikçi Prof. Dr. Mustafa Durmuş, 1956 yılı Kelkit'te doğdu. 1977 yılından Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu.
'Güney Kore'de İhracata Dönük Kalkınma Modeli' üzerine doktora tezi yazdı (1989).
TÜRK-İŞ'e bağlı YOL-İŞ Federasyonu'nda eğitim uzmanı, Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'nde asistan, Birleşik Krallık York Üniversitesi'nde misafir araştırmacı, Gazi Üniversitesi İİBF'de öğretim üyeliği ve özel sektörde üst düzey yöneticilik yaptı.
Halen Hacı Bayram Veli Üniversitesi İİBF Maliye bölümü öğretim üyesi ve T24 yazarı. Makalelerini yayımladığı 'Alternatif Akademi' adlı bir bloğu ve Kapitalizmin Krizi (2009), Kriz Darbe Savaş Kıskacında Türkiye Ekonomisi (2018), Büyük Değişim-Popülist Otoriterlik (2019) adlı kitapları var.
Yaşamın Temel Ekonomisi (2021), Dünya Ekonomisini Anlamak I (2021) ve Siyasi Ekoloji (2022) editörlü kitapların da yazarları arasında.
|